“ÖNCE VATAN” serisinden
Aslında kıskanılacak kişilerdir onlar. Çünkü Yüce Allah herkese bu makamı nasip etmez, ancak sevdiklerine, hem de çok sevdiklerine lütfeder…
Vatan sevgisi şehit kalbinde ezeli ve ebedi bir ateştir. O ateş, onlar gözlerini hayata kapatsalar bile, sönmez. Aksine, ruhlarıyla alevlenir.
Onlar düşmanı yok etmek için hiçbir zorluktan, gafil yağacak ecel kurşunundan korkmazlar.
Onlar anne rahmindeyken Yüce Yaradan’ın cenneti ile müjdelenirler.
Onlar için her adım önce Vatan, önce Vatan ve yine de her şey Vatan uğrunadır.
Onlar en değerli kumaşla – Bayrakla cennete yolcu edilirler.
Doğdukları günden beri dudaklarında ebedi bir tebessüm yuva kurur. Her zorlukta, her acıda, o tebessüm aniden dudakları terk eder ve yeniden kendi yuvasına geri döner.
Bilmiyorum, şehitlerimizin yüzündeki nur dikkatinizi çekti mi? Sanki her birinin siması güneş gibi parlıyor.
Onların vatan sevgisi bir başkadır. Onlar için bu dünyada her şey vatan mefhumuna köklenmiş. Yedikleri yemeklerde, içtikleri suda, aldıkları havada bile yalnız vatan tadı alırlar.
Kendilerinden asılı olmayan sebeplerden veya eğitim almak için vatani belirli süreliğine terk ederler. Nerede yaşarlarsa yaşasınlar, okurlarsa okusunlar, mevzu vatan ise, onlar anında ileri gelir, vatanın ufacık dahi zarar görmesine müsaade etmezler.
Vatan dardayken, onlar geri döner, ellerine silah alıp düşmanla savaşırlar.
Değerli okuyucum, biliyorsun ki, ben hiçbir zaman şehit hakkında geçmiş zaman kipinde konuşmam, çünkü onları hep yanımda hissederim. Onlarla ilgili okuduğum kitaplarda, izlediğim videolarda, yazdığım satırlarda hep onların bakışlarıyla göz göze gelirim.
Hala cevap bulmakta zorlandığım soru dolu bakışlardır şehit bakışları.
Gökteki yıldızlara benzetiyorum o bakışları. Parlak, ışıklı.
Bugün vatanı için aynı saatte, aynı anda şehadet zirvesine yücelen iki kardeşin ruhları gökyüzünde pervaz ediyor.
İmam ve Behrem kardeşler. Aralarında iki yaş farkı olmasına rağmen, herkesin ‘ikiz kardeşler’ olarak tanımladığı ayrılmaz kardeşler.
İmam 14 Eylül 1998 yılında, küçük kardeşi Behrem ise 18 Nisan 2000 yılında Azerbaycan’ın Lerik ilinin Kelvez köyünde sade, zahmetkeş bir ailede doğmuşlar.
Bir süre sonra aile Bakü’ye taşınmış.
Ortaokul ve lise eğitimlerini Bakü’nün Bine kasabasındaki 117 sayılı okulda almışlar.
Lisans eğitimleri için ise Rusya’ya gitmişler.
Çocuk yaşlarından itibaren her ikisinin spora büyük ilgisi vardı.
İmam haltercilik, Behrem ise cüdo sporunu tercih etmişti. Her ikisi de defalarca uluslararası yarışmalarda Azerbaycan bayrağını dalgalandırarak, farklı ülkelerde vatanlarını gururla temsil etmişler.
Üniversite eğitimlerini tamamladıktan sonra Azerbaycan’a dönerek askeri hizmete başlamışlar.
İmam! Yiğit oğlum, babanın dediğine göre, her zaman asker olmak istemişsin. Çok seviyorsun bu mesleği.
Sizin ikizlik hayatınız, yanılmıyorsam, eğitim aldığınız ‘fizik-matematik-bilişim’ temayüllü okuldan başlıyor. Neden yanılmıyorsam diyorum, çünkü sizinle birlikte bu sohbetimde anlatılanlar babanız Elman Bey ve anneniz Hicran Hanım’ın video röportajlarından alınmıştır. Onlardan uzakta olduğum için, canlı canlı sohbet edemedim.
Siz birbirinize bağlısınız, kardeş olmanızdan ilave, hem de çok yakın dost, sırdaşısınız.
İki kardeş arasında böyle bir sevgi herkese nasip olmuyor.
Üniversitede de aynı dalda eğitim aldınız, Astrahan Devlet Üniversitesi’nin gemicilik fakültesine kabul edilmişsiniz.
Duyduğum kadarıyla, bir süre sonra öğretmenlerden bazılarıyla aranızda tartışma yaşanmış.
Babanın sohbetlerinde bir olay daha dikkatimi çekti. Bir gün babanız yanınıza gelmiş. Siz üniversiteye gidince anneniz de yanınıza gelip sizinle yaşıyormuş. Yemeklerinizi yapıyor, temizlik işlerinizi hallediyormuş. Bunları kendinizin yapmasına gönlü razı gelmiyordu.
Sen dersten döndüğünde keyfinin olmadığını görüyor. Sebebini sorduğunda demişsin ki, tarih öğretmeniniz var, Kazak kızı. Seni kaldırıp tarihini anlatmanı istemiş. Sen de 20 Ocak’ta gerçekleşen kanlı olaylardan bahsetmişsin. Hocalı faciasında halkımızın başına getirilen musibetleri anlatmışsın. Ardından öğretmen şöyle bir soru yöneltmiş:
O zaman neden burada eğitim alıyorsun?
Bunun üzerine baban da sana demiş ki, şu an söyleyeceklerimi öğretmenine ilet. De ki, Sovyet Emperyası ilk soykırımını Kazakistan’da başlatmış. Sonra Özbekistan, Gürcistan, daha sonra da Azerbaycan. Öyleyse, siz neden gelip Astrahan’da öğretmen olarak çalışıyorsunuz?
Ertesi gün hocana babanın söylediklerini olduğu gibi iletmişsin. Sinirlenmiş ve notunu kırmış. Üstelik, bir daha sana not vermeyeceğini söylemiş.
Olayın üzerinden bir süre zaman geçmiş. Bölüm müdürünüz Tatyana Alekseyevna arayıp babanızdan Astrahan’a gelmesini rica etmiş.
Görüş zamanı, sizin eğitiminize ya açıktan devam etmeniz, ya da başka fakülteye transfer edilmeniz gerektiğini belirtmiş. İki hoca sizinle anlaşamıyormuş.
Fakat babanız sunulan seçeneklerin hepsini reddediyor. Kendisi vakti zamanında Samara’da eğitim aldığı için, sizin de Samara’da eğitiminize devam etmenizi sağlıyor. Kaydınız oraya aktarılıyor.
Böylece, Samara’da üniversite hayatınız yeniden başlıyor. Her yerde olduğu gibi, orada da herkes sizi ‘ikiz kardeşler’ olarak tanıyor.
Şunu da unutmadan belirteyim ki, orada gemicilik üzerine değil, hukuk fakültesinde eğitiminize devam etmek istemişsiniz. Bir seneyi devirdikten sonra, fikrinizi değiştirip turizm fakültesine aktarılmanız için üniversite yönetimine talebinizi iletmişsiniz. Olumlu yorumlar alarak, eğitiminizi başarıyla bitirip vatana dönüyorsunuz.
Askeri hizmete de aynı günde başladınız. Orada da herkes sizi ‘ikiz kardeşler’ olarak tanıdı.
Gusar ilinde aynı bölükte hizmet ettiniz. Behrem ilk başta keşif bölüğüne alındığı için sen de oraya geçmişsin. Daha sonra senin sıhhatin el vermediği için o bölükten başka bir bölüğe alınmışsın. Behrem de senin için keşif bölüğünden ayrılmış.
Askerlikte de hep beraberdiniz. Birbirinizi hiçbir zaman yalnız bırakmadınız.
Hatta komutanlık tarafından birinizin arka cephede, diğerinizin ön cephede hizmet edebileceği bildirilmiş. Siz bunu kabul etmeyince, her ikinizin arka cephede hizmet edeceği üzerine talimat verilmiş. Bu teklifi de kabul etmemişsiniz.
Anneniz Hicran Hanım da sizinle ilgili ilginç bir olay anlatıyor. Diyor ki, doğum günlerinizde hep babanızdan size tüfek almasını istiyormuşsunuz. Bir gün de sizinle görüşmeye geldiğinde, ‘çocuklar, bakın ne çok silahınız var’ demiş. Siz de ‘anne, bu silahları babam almamış, kendimiz kazanmışız’ demişsiniz.
2020 yılı 27 Eylül tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Ali Baş Komutan İlham Aliyev’in önderliği ile Azerbaycan ordusu vatan savaşı başlarken sizin askeri bölük de çatışmalara katılıyor.
Çatışmalar sırasında da birbirinizden ayrılmamış, ölümün gözüne dik bakarak savaşmışsınız.
Komutanınız size ‘siz iki kardeşsiniz, birbirinizi korumalısınız’ dediğinde ‘burada yüzlerle kardeşimiz var, onların her biri için şehit olmaya hazırım’ demişsin.
Babanız diyor ki, ben onların her ikisinin eve aynı şekilde döneceklerini hissediyordum. Onlar ya sağ salim dönecekler ya da her ikisi şehitlik zirvesine erişeceklerdi.
Siz ikinci yolu seçtiniz.
Eğitiminiz, hizmetiniz, savaş yollarınız bir olduğu gibi şehadetiniz de aynı oldu.
Behrem, yiğidim! Biliyor musun, babanız komutanınızla görüştüğünde komutan ona ne demiş?
Demiş ki, ben savaş sırasında Behrem’le birlikte yaralandım. Behrem kolundan, ben de ayağımdan. O hastaneye gitmeyi reddetti. Ona zorla hastaneye gitmesi gerektiği söylense de, kardeşin İmam’ı bırakıp gitmeyeceğini bildirmişsin.
İmam, seninle ilgili ise şunları söylemiş: ‘İmam çatışmalarda yaralıların ve şehitlerin tahliyesinde yakından iştirak etti. Sporcu geçmişi olduğu için, içindeki korku hissi sanki sökülüp atılmıştı’.
Behrem’im, ‘Anne, şehitlerimizi unutma, onları her daim hatırla. Belki ben olmadım…’ dediğin bu sözler ise annene söylediğin son sözlerdir.
İmam ve Behrem! Unutulmazlarım!
27 Ekim 2020 tarihinde Kırmızı Pazar çevresindeki çatışmalarda en yüce zirveyi – Şehitlik zirvesini birlikte fethettiniz.
Arzunuz şehitlikti, ona ulaştınız.
Hakkınızda çok yazılıyor, çok konuşuluyor.
Palmali Şirketler Grubu yük gemilerinden birine siz kardeşlerin ismini verdi.
30 yıllık işgalin sonu geldi, çağdaş tarihimize yeni, şanlı sayfalar eklendi. Azerbaycan’ın binlerle yiğit evladı topraklarımızın geri alınması uğrunda verilen savaşlarda şehitlik zirvesine yüceldi.
‘Demir yumruk’ operasyonları ile topraklarımız menfur düşmandan temizlendi.
Reşadetiniz ülke lideri tarafından yüksek değerlendirildi. Her ikiniz Azerbaycan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in serencamı üzerine ‘Vatan uğrunda’, ‘Hocalı’nın azad olunmasına göre’, ‘Cebrayıl’ın azad olunmasına göre’ ve ‘Füzuli’nin azad olunmasına göre’ madalyalarıyla taltif edildiniz.
Siz ŞEHİTLER, zaferimizin canlı şahitlerisiniz. Siz ŞEHİTLER, Karabağ’ın Azerbaycan olduğunu bir daha dünyaya haykırdınız.
Mekanınız cennettir, ruhunuzun da topraklarımız açısından tamamen mutlu olacağı gün hiç uzak değil.
Şehit adı kendisi bir eserdir. Hakkınızda daha çok makaleler, çok eserler yazılacak, filmler, programlar yapılacak.
Ben ise bugün – şehadetinizin 2. yılında – sizin kısa süren hayat hikayenizi Mehmet Emin Yurdakul’un mısralarıyla sonlandırmak istiyorum:
Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım;
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım!..
Haydi oğlum, haydi git;
Ya gazi ol, ya şehit!..
Halide Halid
Araştırmacı yazar
EKONOMİ
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
Az önceGENEL
6 saat önceGENEL
6 saat önceTercüman Gazetesi Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.