BEN HALKIMIN KAVGASIYIM
İnsanın bir kavgası olmalı yaşadım diyebilmek için.
Bu kavga bildiğiniz kavgalardan değil. Düşleri, idealleri, itirazları, düşünüp tahlil edip "dur" demek, istedikleri şeyler adına bir kavgası olmalı insanın.
İnsanın kavgası olmalı içinde
Kor ateş gibi yanan
Soğuk yalnızlıkları ısıtan
Korkunun ve endişenin duvarlarını, siperlerini
Yakıp yıkan
Kavgası olmalı insanın
Kendisi adına değil, halkı adına
Onurlu bir savaşı olmalı insanın...
İşte bu kavganın yeşil parkalı Deniz’i adına selamlıyorum sizleri.
Çok farklı bir kültür ve çok farklı bir fikri yapı ile başladığım yaşam beni çok farklı yerlere getirdi. Belki de benim şartlarımda doğan ve benim içinde bulunduğum ortamda dünyaya gelen bir insanın yaşamında bir devrimdi şu an ki hayata bakışım.
İşte bu pencereden bakarak birbirine öteki sayılmış ya da sayılsın diye özel çabalar sarf edilmiş, bölünmüş, dövüştürülmüş, sömürülmüş, yakılmış emeği çalınmış halkım adına bu kavganın en büyük neferlerinden biri olan Deniz’i bir de ben anlatayım istedim.
Her toplumunun Denizleri olmalı, denizlerin dalgaları gibi deli yürekli yiğitleri olmalı. Olmalı ki o yiğitler, o toplumu karanlıktan aydınlığa taşısın ve halkının hakkını çalıp onu karanlığa mahkum etmeyenlerin kurudukları mahkemeler de çıkıp yiğitçe haykırsın.
“İddianameye karşı diyeceklerim mevcuttur.
İddianame kelle istemek için hazırlanmıştır
Yapılan tahliller yanlıştır, hatalıdır
Değerlendirmeler keza isabetsizdir
Yalnız biz varlığımızı hiçbir karşılık beklemeden
Esasen Türk halkına armağan etmiş bulunmaktayız
Ve Türk halkı ve devletin bağımsızlığına armağan etmiş bulunmaktayız
Bu sebeple ölümden çekinmiyoruz
Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen
Türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik
Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık”
Şu yeşil parkalı çocuğun özlem duyduğu şeye hangimiz özlem duymuyoruz söyleyin bana. Yirmi dört yaşında bunu haykıran kaç genç yetiştirdik onlardan sonra, bunu çok ciddi bir biçimde düşünelim.
Kim neye inanır dili, fikri, aidiyeti ne olursa olsun, ülkesi, halkı adına savaşan her yiğide sahip çıkmak zorundadır. Denizler, Yusuflar kolay yetişmiyor. Günümüzde herkesin anti emperyalist, anti Amerikancı olduğu bir dönemde dikkat çekmek istediğim şey bu yürekler neden ve niçin asıldı.
Şimdi biri kalkıp bana desin ki, bunlar, bu güzel savaşlarında ölümü hak ettiler.
Ölüm yakışmıyor Deniz ve Deniz gibilere.
Ben olayın siyasi sürecinden ziyade bilinç ve duygu kısmını ele almaya çalışacağım.
Kim neye inanırsa inansın, bu zulümlere itiraz eden ve bu gençlerin önüne siper olunması gerektiği gerçeği üzerine kurdum yazımın temelini.
Kaç Deniz’in varsa o kadar aydınlık, o kadar huzurlu ve hakkettiği gibi yaşayan bir toplum olursun. Sen gibi düşünmese de halkı adına savaşan bir şiiri, Deniz’in şiirini ezbere bilmek zorundasın arkadaşım. “İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın hukukuna karşı, reformlara karşıdır
Onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü
20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır
Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan
Mahrum eden hepiniz dahil, sizlersiniz
Ve sonunda idam isteğiyle buraya getirildik
Türkiye'nin bağımsızlığından başka hiç bir şey istemedik
Ve hayatımızı bu yola koyduk
Varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik
Bunun aksini iddia edenler vatan hainidir”
Bütün yüreğimle katılıyorum, aksini iddia eden vatan hainidir.
Deniz ve Deniz gibileri, ki onlar gibileri sağ kesimde de çok fazla vardı. Onlar da zulüm çarkında heba oldu. Artık bu ülkenin neye inanır, hangi fikre mensup olursa olsun yetişmiş zeki, direnen, itiraz eden, baş kaldıran gençlerini bağrına basıp karanlıktan aydınlığa çıkma vakti gelmiştir.
Bugün ben Deniz’i yazıyorsam bu güneşin balçıkla sıvanmayacağı gerçeğinin hep geçerli olacağı anlamına geliyor. Bu ülkede adı Deniz olan kaç çocuğu var bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa vallahi daha çok olmalı.
Hanginiz Bolu beyini sevgiyle yad ediyorsunuz, sevdiğiniz biri varsa o da Köroğlu. Hızır paşa kime sempatik, Pir Sultan kime sempatik hele bir anlatın bana. Musa var bir de. Bir de Firavun. Deniz’lerin Firavunları hiç bitmedi bitmez.
Deniz’lere sarılıp, yollarına ışık olmak için çok geç kalmış olsak da zararın neresinden hikayesine uyum sağlayalım hiç değilse bugünden sonra.
"Tarih evvelce bunu yapanları nasıl temize çıkarmışsa
Bizi de temize çıkaracaktır, buna da inanıyoruz."
Böyle haykırmıştı mahkeme salonunda. Nasıl da haklı çıktı ve nasıl da sevginin, türkünün, şiirin kahramanı oldu hepimiz şahidiz.
Taraflı, tarafsız herkesin Deniz’i o. Olmalı da.
"Deniz'lerin, Yusuf'ların, Hüseyin'lerin türküsüdür bu
Dalgalar, meydanlar ve dağlar söyler bu türküyü
Baldırandır yüreğimizdeki, ey yoldaş
Gölgesiz ve kefensiz gidenlerin türküsüdür bu
Ağıtsız, ağlamaksız, halaylı, türkülü uğurlarız gidenlerimizi
Şimdi, şimdi savurup bütün hüzünleri köhne bir zamana
Meydan okumak zahir aynalara
İlkbaharda kanayan bir yaprak misali
Savrulmak özgürlüğe esen rüzgârla
Bir şarkı, bir şiir, bir ıslık ve bir rüzgâr selamıyla gidenlerin
Deniz'lerin, Yusuf'ların, Hüseyin'lerin türküsüdür bu”
İlkbahar da kanayan bir yaprak o. O bu halkın bir özgürlük, tam bağımsız Türkiye hayalinin en canlı, hiç ölmeyen, ölmeyecek Deniz’idir.
Denizler yaşadıkça Nemrut’lar yenilecek, yenilecek zulüm ve bir ülke özlediği günlere kavuşacak.
Bugün Hatay’da enkaz var, yıkılmışlık var bir de yağmur var sevgili Deniz. Şimdi yazımı bitirip, parkanı sırtıma geçirip sokaklara çıkıp yürüyeceğim. Ve dilimde senin son cümlelerini Tam bağımsız bir Türkiye hayali için söylediklerini içimden tekrar edeceğim.
“Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim
Ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine
Ve iş birlikçilerine karşı mücadele verdik
Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz
Onu ancak iş birlikçiler düşünsün
Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün
Ve ben 24 yaşındayken
Kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten
Onur duyuyorum”
SEN DENİZLERİN DALGASI, SEN HALKININ KAVGASISIN DENİZ...
ÖLÜME GİDERKEN GÜLEN YÜZÜN DE BENİM ONURUM..
BİL İSTERİM...
DENİZLER ÖLMEZ, ÖLMEYECEK...
Musa GÖÇER