BARİ ADALETİN “A”SINI KURTARALIM

Kişi için değil umum için adalet sağlanabildiği gün bu ülkeye dair solan umutlarımız yeniden yeşerecek.

Devleti yönetme erkine sahip olanların adaletle ilgili alanlarda taraflı, yetersiz, basiretsiz, umursamaz, lakayt olmalarının suçluların kahraman edasıyla salınarak ortalarda boy göstermesi sonucunu doğurmasına şaşırıyor muyuz?

Şaşırmıyoruz. Bununla beraber ülkemizin geleceğine dair umutlarımızı kaybediyoruz. Oysa adalet hava gibi su gibi öyle vazgeçilmez bir şey ki herkese her zaman lazım. Zira hırsız da hırsızlığa, arsız da arsızlığa uğradığında hakkı talep eder.

Öyleyse yok öyle üç kuruş çalana otuz yıl, arkasını dayadığı ağababasından aldığı güçle milyonları götürenlere özgürlük. Yapmayın beyler yapmayın! Adalete muhtaç olanları haklarını aramak için olmadık yollara girmeye mecbur bırakmayın. Hele gerçekten rehberinizin Hz. Ömer olduğu iddiasındaysanız iyi bir silkinip kendinize gelin.

Neyse modumuzu düşürmeyelim. Neydi o ağızlarda sakız gibi çiğnenip tükürülen motto? Hah, tamam şöyleydi galiba, haydi hep beraber: Enerjiiiiii… Yok, olmuyor yahu diyemiyorum. Yalancıktan da olsa içim kalkıyor, midem bulanıyor.

Ben yine “Bütün dünya kadrosunda hakkını isteyen kim ve ne varsa bize gelsin!” diyen merhum Necip Fazıl’ın ardından giden safların arasına karışıyorum. Ne diyordu Üstad: “Adâlet, hakkı "mâvuzua leh"ine, lâyık olduğu yere koymaktır. Bir şeye hakkını vermek, onu dengi olan karşılığa kavuşturma, gereğine erdirmek. Bir şeyi, o şey ister bir mâna, ister bir madde olsun, uygun olduğu hak makamına oturtmak, nispet belirttiği ölçü plânına çıkarmak, muhtaç olduğu kıymet vahidine ulaştırmak… Adâlet budur.”

Gördünüz mü adalet neymiş? Nereden aklandığının, seni kimlerin akladığının bir önemi yok, maşeri vicdanda aklanıyor musun ona bak. O hâlde haydi buyurun, safları sıklaştıralım!

Sevgi Yıldırım