Azərbaycan kültüründe önemli faktör: Müziklerimizin felsefi ve tarihi içeriği

Sözlü halk yaratıcılığı, bir etnosun ilk kültürünü yansıtmakla birlikte, tarihsel-etnografik manzaranın doğru bir şekilde betimlenmesini sağlar. Azerbaycan halk şarkılarının büyük bir kısmında derin anlamlar müzikle birlikte eşlik eder ve hüzünlü, kederli bir ruh hali oluşturur. Müziğin bu kadar kederli bir ahengi, halkın karşılaştığı problemler ve zorlukların bir toplamı olabilir; ancak genel atmosferdeki lirik anlam, halkın kültürünü şekillendirir. Şarkıların çoğunun içeriğini ise yarım kalmış aşk, hasret ve keder oluşturur. Şarkıların lirik bağlamında, bunların ortaya çıkış tarihini araştırmadan önce "şarkı" kelimesinin etimolojisini sunmak gereklidir.

Araştırmacılar, “mahnı” kelimesinin kökeniyle ilgili ortaya atılan fikirlerin çoğunda bu kelimeyi Türk boyunun adıyla ilişkilendirirler. Bayatı, Bayat Türk boyunun adını taşıdığı gibi, mahnı kelimesi de Mani Türk boyunun adıyla ilişkilidir. Bu kelimenin diğer Türk halklarında farklı leksik özellikleri vardır. Ancak anlamın açıklanmasına yönelik semantik çözümleme, aynı özü taşır. Bu kelime, müzik parçası anlamını ifade eder. Türkiye’de "şarkı" (Bu müziğin "Şarg'a - Doğu'ya" ait edilmesi nedeniyle bu şekilde fonetik bir biçim alır – R.M.), Türkmenlerde "hoyrat", Azerbaycan Türklerinde ise "mahnı" şeklinde ifade edilir. Ancak tüm anlam, müziğin imgesel ifadesinde farklılık yaratmaz. Ahıska Türkleri, bayatı ve hoyratlara benzer şiir biçimleri ortaya koymuşlardır. Küçük bir şiir parçası, derin lirik anlamı içinde barındırır. Örnek olarak, Ahıska Türklerinin vatan özlemini bir maniyle nasıl parlak bir şekilde ifade ettiklerine bakalım:

Söğüd dalın cift tutem,
Altun atem, cift tutem.
Bir vatana kavuşsam,
Altı ay oruc tutem.

Bu maninin ortaya çıkış tarihi çok eski değildir. Gürcistan topraklarında yaşayan Ahıska Türklerinin Sovyetler zamanında sürgün edilmesinin ardından doğmuş olan bu mani, vatan hasreti çeken insanların dertlerini anlatmaktadır.

Doğu halklarının mahnı türü, küçük parçalarda derin anlamları kapsar. Azerbaycan’da şarkı yaratımı, bir zamanlar halkın etnografyasını, kültürünü ve günlük yaşamını birleştirebilmiştir. Bu tür daha çok bireysel bir karakter taşımaktadır; şarkıların çoğunda Aşık-Meşuk ıstırabı kendini göstermektedir. Bazen şarkıların metni, toplumsal ve siyasi atmosferlerin etkisiyle yasaklamalara tabi olmuştur. Bu müzik parçalarında ilk versiyonlardan bazıları günümüze başka şekilde ulaşmıştır. Ancak Sovyet rejiminin çöküşü, şarkının gerçek içeriğini geri getirememiştir. Halk şarkılarından birinin sözleri şöyle der:

Dağlardan aştım, düzə koymadılar,
Bezendim geldim, size koymadılar…

Folklorun çoklu versiyonlu olduğu mantığına dayalı olarak, herhangi bir örneğin farklı şekillerde olmasını örnek verebiliriz. Ancak mesele şudur ki, bu şarkının sözleri Sovyetler zamanında kasıtlı olarak değiştirilmiştir. Amaç, Kuzey Azerbaycan’da yaşayan insanların hafızalarındaki Güney Azerbaycan’daki yer adlarının silinmesiydi. Şarkının ilk içeriği şu şekildeydi:

Dağlardan aştım, Hoya qoymadılar,
Bəzəndim gəldim, toya (düğün) qoymadılar.

Görüldüğü gibi, Güney Azerbaycan’daki Hoy şehrinin adı şarkının sözlerinden çıkarılarak tamamen başka bir anlam oluşturulmuştur. Fakir bir insanın zengin insanların düğününe alınmaması gerçeği, halkımızın masal örneklerinde de karşımıza çıkmaktadır.

Şarkıların edebi-lirik içeriğine dikkat ederek, onların ortaya çıkış tarihini de aydınlatmak mümkündür. Bugüne kadar şarkıcılarımızın seslendirdiği oldukça popüler olan “Apardı seller Saranı” adlı halk şarkısı, belirli bir zaman diliminde ortaya çıkmış ve tanınmış bir şahsiyetin adıyla ilişkilidir. Güney Azerbaycan’ın Karadağ bölgesinin Üşdibin kasabasında yaşayan Azerbaycan şairi Abulkasim Nebati’nin mahlaslarından biri Hançoban olmuştur. Şairin 19. yüzyılda yaşadığını göz önünde bulundurursak, şarkının da şairin yaşadığı yıllarda ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Şarkının sözlerine baktığımızda, sevgilisi trajik bir şekilde ölen şairin mahlası, şarkının metninde yer almaktadır:

Gedin, deyin, Hançobana,
Gelmesin bu yıl Muğana.
Muğan batıb nahag kana,
Apardı seller Saranı,
Bir alagözlü balanı.

Azerbaycan halk şarkıları arasında tarihsel etnografiyi yansıtan en eski örneklerden biri “Sarı gelin” şarkısıdır. Adındaki renk anlamı, gerçek etimolojisini incelemeyi gerekli kılmaktadır. Şunu belirtmek gerekir ki, sarı kelimesi bu şarkının sözlerinde renk anlamını vermez. Çünkü bu şarkıdaki sarı kelimesi, incelik anlamında kullanılmıştır. Bir sembol olarak, sarı ifadesi, daha çok inceliği bildirir. Sarı sim (tel) müzik aletlerinde en zarif ve kırılgan özelliğe sahiptir. “Kalbimin sarı siminə dokundu” meselesinde, kimse kalbinin tellerinin en zarifinin sarı renkte olduğunu iddia edebilir? Şarkının sözlerinde ifade edilen düşünceler ise eski gelenekleri ve etnografik içeriği gösterir:

Saçın ucun örmezler,
Gülü sulu dermezler.
Bu sevda nə sevdadır?
Seni bana vermezler.

Gülün sulu, yani çiğli şekilde toplanması, onun çabucak solmasıyla sonuçlanır. Bu dizelerde, bir kişinin yarım kalmış sevgisinin sonunun trajediyle biten aşk hikayesi anlatılmaktadır. Gülün sulu toplanması, onun ölümünü, solmasını belirlerken, saçın ucunun örülmesi de kadının hayatındaki acıyı ifade eder. Eşi ölen kadınların saçlarının ucunun örülmesi, Türk halklarının birçok kültüründe etnografik bir anlam taşır. Derin hüzün öğelerini içinde barındıran bu halk şarkısının ortaya çıkış tarihi, İslam’ın Türklerin yaşadığı topraklara yayılmasından önceki zamanlara dayanıyor diyenler de vardır.

Günümüze halk şarkıları olarak gelmiş örneklerin bazıları, yazarları bilinmeyen ve belirli bir durumun ürünüdür. “İrevanda hal (ben) kalmadı” şarkısının sözleri ve müziği ünlü Azerbaycan sanatçısı Cabbar Karyağdıoğlu'na aittir. Bir halk şenliğinde ortaya çıkan bu müzik, yaklaşık iki yüz yıldır aynı popülerlikle söylenmektedir.

Bazen şarkılar, yazarlarını takip baskılarının içine de sokabilir. Karabağ’dan gelen şanlı sanatçı Han Şuşinski'nin yazarı olduğu “Şuşanın dağları” şarkısı, şarkının yazarına Sovyetler zamanında problemler yaratmıştır. Şarkıda yer alan ifadeler, siyasi bir renk kazanmış ve yazarı takiplere maruz kalmıştır:

Dinleyiciye çok basit görünen bu tür müzik örnekleri, aslında derin anlamlar taşırken, dönemin toplumsal ilişkilerini de içinde barındırmaktadır. Bu yüzden bazen yalnızca bir kişinin çektiği dert ve acıyı gösteren folklor örnekleri, tarihsel-etnografik manzaranın gerçek sahnesini sergileyebilir ve bu örneklerin yazarları olan Türk halkının ne kadar eski ve felsefi bir dünya görüşüne sahip olduğunu günümüze aktarır.

Resul Mirhaşimli