Banu SANCAK

Banu SANCAK

20 Kasım 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    ŞEHRİYAR’A SELAM

    ŞEHRİYAR’A SELAM
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Türk dünyasının en büyük şairlerinden biri olan Güney Azerbaycan Türk’ü Şehriyâr, asıl adıyla Seyid Muhammed Hüseyin Behçet Tebrizi, 1906 yılında Tebriz’in Hoşgenâb köyünde doğmuştur. Şair, Farsçada “Şehrin efendisi, hükümdarı” anlamına gelen “Şehriyar” mahlasını, İran’da kadim bir gelenek olan Hâfız-ı Şirâzî’nin divanından fal tutarak almıştır.

    Şehriyar, liseyi Tahran Dârülfünûn’da tamamladı. İlk şiirleri 1920’li yıllarda Tebriz’de Muhammediye Mektebi’nin dergisinde çıktı ve ilk şiir kitabını 1929 yılında yayımladı. Tahran’da Askeri Tıp eğitimi aldığı zamanlarda âşık olduğu ve bir gece buluşmak üzere sözleştiği büyük aşkı Süreyya ile ne o gece ne de sonrasında buluşamadı… O talihsiz geceyi anlattığı “Ulduz Sayarak” isimli şiirine ve birçok eserine yansıyan, kavuşamadığı büyük aşkı Süreyya yüzünden okulunu son sınıfta bırakmak zorunda kaldı. Süreyya’nın asker olan babası ve Şah’ın sarayına yakın olan nüfuzlu bir taliplisi tarafından Nişabur şehrine sürgün edildi. Sürgün sonrası, İran sınırları içinde yer alan Türk yurdu, Güney Azerbaycan’ın Tebriz şehrine döndü.

    Arapça ve Arap edebiyatı eğitiminin yanı sıra çok iyi derecede Fransızca bilen, 3 Farsça, 1 Türkçe divanı bulunan Şehriyar, o dönem Şah yönetimindeki devlet politikaları gereği Türkçenin yasak olmasından dolayı şiirlerini Farsça yazmaktaydı fakat annesi bu durumdan pek de memnun değildi. Şair yine bir akşam çalıştığı bankadan hızla çıkar ve Farsça mısralar karaladığı bir kâğıt parçasını avucunda sıkarak evine gelir ve heyecanla, annesi Kövkep Hanım’a seslenir:

    • Anaaa! Mən sənə yeni şeirimi oxumaq istəyirəm.

    Kövkep Hanım, oğluna keyifsiz bir üslupla, hayatında ilk defa Farsça cevap verir:

    • من به شما گوش می دهم (Seni dinliyorum).

    Şehriyar, büyük bir şaşkınlık içinde annesinin gözlerine bakarak Türkçe bir cevap bekler, çünkü Kövkep Hanım çarşı pazar işlerini gördüğü zamanlar haricinde, evde ve aile arasında daima Türkçe konuşurdu… Şehriyar şiirini okur fakat annesi hoşnutsuz bir yüz ifadesi ile yorum yapmaz. Şehriyar annesine sorar:

    • Ana, xəstəsən niyə özünü yaxşı hiss etmirsən?

    Kövkep Hanım, sitemkâr bir dille:

    • “Sən böyük şair olmusan, amma mən sənin yazdıqlarını oxuyub başa düşə bilmirəm (okuyup anlamıyorum). Əgər öz ana dilində yazsan, oxuyub başa düşə bilərəm.” demesi üzerine, şair; Yar Gasidi, Tersa Balası, Aman Ayrılıg ve “Bed-güman değilem Allah kerimdir, Turan hayalimdir, etim, derimdir” dizeleriyle, o dönem Türk coğrafyalarını işgal eden Çin ve Sovyet rejimine ve sosyalizm propagandalarına karşılık yükselmeye başlayan, Türk Milliyetçiliğinin sembol şiirlerinden olan “El Kimin” adlı şiir gibi nice unutulmaz Türkçe şiirler yazmaya başlar.

    Şehriyar, Türkçe şiirler yazmaya başladığı ve Türk coğrafyalarında tanınmaya başladığı yıllardaki asıl yükselişini 1953 yılında, 121 bentten oluşan şaheseri “Hayder Babaya Selâm” isimli şiiri ile yaptı. Şiir, Türkiye’de de büyük yankı uyandırarak tanındı, sevildi ve 1964 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından aynı adla kitap olarak yayımlandı. Şiire ad olan Hayder Baba, Tebriz’de hem bir köy ismi hem de bir dağın adıdır. Şair’in çocukluğunun geçtiği Hayder Baba Dağı eteklerindeki köyünü, Türk kültürünü, geleneklerini, aile, akraba ve sosyal ilişkileri büyük bir ustalık ve samimiyetle anlatarak yazdığı “Hayder Babaya Selâm” isimli şiir, konusu ve üslubuyla, 3+2’lik nazım birimiyle çok beğenilerek “Şehriyar ekolünün” doğmasına vesile oldu ve bu yeni şiir akımının başlamasıyla birlikte, başka şairlerce de kendi coğrafyalarını anlatan yüzlerce nazire yazıldı.

    Şehriyar, Türk dünyasının birliği ve dirliğine büyük önem verirdi. Doç. Dr. Sayın İbrahim Atabey’in anlatımıyla; Şehriyar, “Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim zamanında iki Türk devleti arasında yaşanan Çaldıran Savaşı’na çok şiddetli bir şekilde karşı çıkar ve bu savaşın aleyhinde şiirler yazar. Şairin şiirlerinin temelinde ise şu mesaj yatar: ‘Biz birbirimiz ile neden savaştık?'”

    Çok istediği halde Türkiye’ye gelmesi nasip olmayan Şehriyar, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Yahya Kemal Beyatlı gibi Türk edebiyatının önemli şairlerinin isimlerini yâd ettiği “Türkiye’ye Hayali Sefer” isimli o meşhur şiirini yazar ve yine yakından tanıdığı ve çok sevdiği Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u andığı bir şiirinde şöyle seslenir: “Akif’in şə’rine bax! Gör nələr etmiş bizə küfr,
    Her qədəm bir quyu qazmış nə də salmış dərinə,
    Biz də İslama qayutdıq da gəlinəl-bir olaq,
    Türklərin hər iki dünyası qayıtsın yerin.”

    Hayatının büyük bölümü Tebriz ve Tahran’da geçiren şair, babası, annesi ve eşini kaybettikten sonra yaşadığı acılar ve dostlarının ısrarıyla tekrar Tahran’a yerleşti. İran Devleti, Şehriyar’a hayatının son döneminde Tahran’da bir ev vermek istedi fakat şair bu yardımı kabul etmedi. Eğer kendisine bir hediye verilecekse Türkçe yazdığı şiirlerin yayımlanmasına izin verilmesini istedi ve 1988 yılında Tahran’da vefat ederek Tebriz’de Makberet’üş-Şuaraya (Şairler Kabristanı) defnedildi. Şairin vefat ettiği gün ona büyük bir sevgi ve saygı duyan Tebriz halkı siyah giyinerek, dükkanlar açılmayarak matem günü ilan edildi ve ölümünden sonra evi müze haline getirildi. Şehriyar, daha sağlığında, İran edebiyatındaki yeri ve itibarı dolayısıyla 1. derece maarif nişanı ile ödüllendirilmiş ve İran Devleti tarafından 16 Mart günü, Şehriyar Milli Günü olarak tayin edilmiştir.

    Şehriyar’a, “Nasıl bir ömür yaşadın?” diye sorduklarında şöyle bir cevap verir: “Bir uşaglıgda xoş oldum, o da yer göy gaçarag
    Guş kimi dağlar uçub, yel kimi bağlar keçdi.
    Sonra birden gatar altında galıb üstümden
    Deyebilmem ne qeder sel kimi dağlar keçdi.
    Üreyimden xeber alsan: ‘nece keçdi ömrün?’
    Gözyaşımla yazacag: ‘dün-günüm ağlar keçdi.'”

    Türk dünyasının büyük şairi Şehriyar’ın aziz hatırasına selam olsun.

    Banu Sancak