
20 Kasım 2025 Perşembe

Tercüman Gazetesi

EVLİLİKTE YALAN: GERÇEĞİ DEĞİL, İLETİŞİMİ KAYBETMENİN SESSİZ ÇIĞLIĞI

ZÜLFÜ YARE DOKUNMAK: YİTİRDİKLERİMİZ

"Halka Aşkla Hizmetin Adı: Arapgir Modeli" Belediye Başkanı Haluk Cömertoğlu ile Röportaj

KUŞLAR YAĞMURDA DA UÇAR

DURUŞ

İNSANLARA RAĞMEN, İNSANLIK İÇİN

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE (ÇAĞRI)

Neden İznik?…

BİR DAMLA KAN, BİN BİR ENDİŞE

Bilgi ve Adalet

KADINIM HAKLARIM VAR

AYNADAKİ LEKE

KAN BAĞIŞI: BİR YAŞAMIN KIRILMA NOKTASINDAKİ KÜÇÜK BİR MUCİZEDİR

SALEBE’NİN HİKÂYESİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

Ne Bu Dünyada Ne De Öteki Dünyada

FATİH'İN VE ATATÜRK'ÜN İZİN VERMEDİĞİ PAPA'YA NEDEN İZİN VERİLİYOR?

VAZO ÖNÜNDE SATILAN ÜRÜNLER SAĞLIKLI MI?

BU DÖNER BAŞKA DÖNER… KİME DÖNER?

ÜÇ SIFIRIN ADALETİ, BİR İNSANIN VİCDANI: Prof. Dr. Ayten Erdoğan Meselesi

YOK DEVE

Milletin Vekili Olmak Cesaret İster

ADIM ADIM İLERLİYOR KÖTÜLÜK

ENGELSİZ ÖZGÜRLER

DİNDARLIK VE AYDINLIK

EĞİTİMDE SOSYAL ADALET

HAK ARAMAK HAKKIMIZ MI?

İNSANLARIN EN İYİ İLACI

GÖNÜLLERİN ANAHTARI; EMPATİ

EVLAD-I FATİHAN ve SELANİKLİ MUSTAFA

Ticareti “Franchise’laştıran AKP

İnsan yaşamı, bireysel ve sosyolojik olarak düz bir çizgide ilerlemez. Her birey ve toplum, belli eşiklerde derin sarsıntılar yaşar. Bu eşikler, bir anlamda “kırılma noktaları”dır. Mevcut düşünce kalıplarının, değer sistemlerinin, benlik algısının ya da toplumsal algıların sürdürülemez hâle geldiği, köklü bir değişimin zorunlu hâle geldiği anlardır. Kırılma noktası, sadece bir çöküş değil, aynı zamanda bir yeniden doğuş ve varoluş alanıdır.
Torino Atı
Nietzsche, 1889 yılında Torino sokaklarında yürürken, emektar bir atın, arabacısı tarafından acımasızca dövüldüğüne tanık olur ve bu manzara karşısında derinden sarsılır; koşarak atın boynuna sarılır ve gözyaşları içinde onu korumaya çalışırken acı ve ızdırap içinde yere yığılır. Bu trajik olayın hemen sonrasında Nietzsche’nin akıl ve ruh sağlığı tamamen değişir. Psikiyatrlara göre; Nietzsche’nin bu acı olay karşısında yaşadığı yoğun duygusal travma ve kurduğu empati, kendi değişim ve dönüşüm felsefesinin sınırlarını zorlayan bir kırılma noktasıdır.
Kırılma noktası, genellikle bireyin hayatı üzerine kurduğu anlam sisteminin çökmesiyle başlar. Bu, bir varoluşsal dönüşümdür. Alman Filozof Nietzsche’nin “Tanrı öldü” ifadesi, Batı’nın geleneksel anlam dünyasının kırılma anını temsil eder çünkü insan, inandığı ya da yaşadığı değerlerin çöktüğü bu noktada, kendi değerlerini yaratmakla yükümlü hâle gelir. Kierkegaard, kırılmayı inanç sıçraması ile ilişkilendirir. Yazar Albert Camus ise insanın kırılma anını başkaldırıyla aşabileceğini savunur. Bu noktada kırılma, kriz olduğu kadar insanın gelişim ve dönüşüm potansiyelidir de.
İçsel Dönüşüm
Psikolojide kırılma noktası genellikle bir yaşam krizi, travma ya da varoluşsal boşluk anında ortaya çıkar. Bu anlar, bireyin benlik ve kimlik algısında ve değer yargılarında büyük sarsıntılar yaratır. Bu durumu Filozof Carl Gustav Jung “gölgeyle yüzleşme” olarak tanımlar; yani birey bastırdığı yönleriyle karşı karşıya gelerek değişir. Nörobilim uzmanı Viktor Frankl ise kırılma anlarının aslında bireyin “anlam arayışını” tetikleyen fırsatlar olduğunu söyler. Klinik psikolojide ise bu tür kırılmalar, yenilenmenin eşiğidir. “Travma Sonrası Büyüme” (Post-Traumatic Growth) kavramıyla ilişkilidir. Acı verici deneyimler, bireyde daha derin bir farkındalık oluşturabilir, yaşam formunu ve düşünce dünyasını değiştirip hayatını disipline edebilir.
İslam Felsefesinde ve Tasavvufta Kırılma Noktası
İslam felsefesinde kırılma, çoğunlukla insanın nefsani isteklerle akli melekeleri arasındaki çatışmadan doğar. İbn-i Sina ve Farabi, insanın akıl mertebelerinde ilerlerken geçirdiği dönüşümleri, bir tür bilinç kırılması olarak değerlendirir. Nefs-i Emmare’den (emreden nefis) Nefs-i Mutmaine’ye (huzura ermiş nefis) doğru ilerlemek, bireyin hem ahlaki hem varoluşsal açıdan olgunlaşması demektir. Burada kırılma, bir çöküş değil, bir terbiye sürecidir. Nefis dizginlenirken, akıl ve ruh yükselir. Böylece birey hakikate daha yakından yaklaşır. Bu bağlamda kırılma, insanın “esfel-i safilin”den (aşağıların aşağısı) “a’lâ-yı illiyyîn’e” (yücelerin yücesi) çıkma potansiyelidir. Tasavvufa göre, kırılma noktasında açılan yara, aydınlanma ve tekâmül etme yolculuğunda ışığın sızdığı yerdir ve içsel değişimi başlatan noktadır. Mevlânâ, kırılma anlarını aşkla açıklar. Aşk, benliği hiçleyerek bireyi insana ulaştırır. İbnü’l Arabî için bu, çokluktan vahdete geçiştir: İnsan, “ben” merkezli bakıştan vazgeçer ve her şeyde Allah’ı görmeye başlar. Hallâc-ı Mansûr’un “Enel-Hak” sözü, kırılan benlik bilincinin hakikate tercüman oluşudur.
Kolektif Bilinç ve Politik Kırılmalar
Sosyologlara göre; dünyadaki savaşlar, devrimler, siyasal değişim ve dönüşümler, sanayileşme, pandemiler, teknolojik gelişmeler vb. gibi süreçlerin, toplumları eski normlardan koparması olağan bir sonuçtur. Bu noktada, sosyolojik olarak değerlendirilen en belirgin kırılma noktaları; kurumların, kanunların, hukukun, eğitimin işlevsizleştiği, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, ekonominin çöktüğü ve halkın dinî, millî ve manevi değerlerinin, küresel sisteme hizmet eden oportünist politikalarla yıpratıldığı zamanlarda meydana gelir. Sosyologlar bu tür dönüşümleri genellikle “kolektif bilinç kırılmaları” olarak tanımlar. Sosyolog Emile Durkheim’a göre, bu kırılmalar; toplumsal varoluşun yeniden sorgulanmasıdır.
Nitekim dünya tarihindeki sıcak ve soğuk savaşlar, antlaşmalar ve devrimler neticesinde ortaya çıkan toplumsal kırılma noktaları, yeni ideolojilerin doğmasına, halkların siyasi tutumlarını değiştirmesine ve diplomatik ve politik alanda yeni güç dengelerinin kurulmasına neden olmuştur. Bu anlamda kırılma noktasını doğru okuyabilen bireyler ve toplumlar, bu anları, kendilerini ve medeniyetlerini yeniden inşa etmek ve hakikatle temas için bir fırsat olarak değerlendirebilir.
Çünkü bazı kapılar ancak kırıldığında açılır.