Banu SANCAK

Banu SANCAK

20 Kasım 2025 Perşembe

    DİĞER YAZARLARIMIZ

    HOŞÇA BAK ZÂTINA

    HOŞÇA BAK ZÂTINA
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Alman filozof Nietzsche’ye göre, insan aşılması gereken bir varlıktır ve dünyada iki tür insan vardır:
    Birincisi Sürü İnsanı: Toplumun dayattığı değerleri sorgulamadan kabul eden, uyumlu ve edilgen bireylerdir ve sürü halindeki insanların değer yargıları yoktur ve hayatı sorgulamadan kurulan çarkın dişlisi olarak yaşarlar.
    İkincisi Üstinsan (Übermensch): Kendi değerlerini yaratan, özgür ve güçlü bireylerdir.
    Peki, Nietzsche felsefesindeki üstinsan modeline göre kendini aşmak bireysel mi, yoksa sosyolojik bir süreç mi? Evrensel midir ya da farklı kültürlere ve inanışlara göre değişken midir?

    Nietzsche; “Birini üstinsan yapan, duygularının gücü değil, sürekliliğidir.” der.
    Nietzsche’ye göre, insanın duygularını güçlendirmesi için, sürekliliği ve şiddeti olmayan rüzgârın toprağı ve taşı aşındırmaması, birden alevlenip sönen ateşin ısıyı muhafaza edememesi gibi güçlü ama geçici etkilere değil, istikrarlı ve kararlı prensiplere ihtiyaç vardır.
    Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” kitabına göre “İnsan bir iptir ve hayvanla üstinsan arasında gerilmiştir.” İnsan, bu tehlikeli yolculukta uçurumdan düşmemek için sürüye uyum sağlayan, bengi dönüşlerle ve sonsuz tekerrürlerle sınanan bir yolcudur.
    Üstinsan ise Tanrı’yı, yani putlaştırılan ilkeleri ve kuralları öldürüp, kendi kurallarını, değerlerini, ideallerini; dolayısıyla kendi Tanrısını yaratan kişidir.
    Zira Nietzsche’ye göre, Tanrı’nın ölümüyle mutlak özgürlüğü sağlayacak olan ruh, kendini yeniden inşa ederek üstinsan sınıfına geçecektir.

    İslamiyet’e ve İslam felsefesine göre; Nietzsche’nin üstinsan tanımlamasından çok daha farklı ve kapsamlı olarak, maneviyatı yüksek insani şuurla beslenmiş ve ruhi içtihatlarla güçlenmiş “üstün insan”, yani “kâmil insan” tanımı yerleşiktir.
    Üstün insan kavramı, fıtrî olarak temel ahlaki değerler zemininde diğer ilahi dinlerle benzer görüş ve düşünceleri içermekle birlikte, Kur’ân-ı Kerîm’e, tasavvuf ve fıkıh ilmine ve takva anlayışına göre derinlikli ve kapsamlı detaylar ve yüksek ahlaki yaptırımlar içerir.
    İslam’a göre, ahsen-i takvime göre yaratılan insan, eşref-i mahlûkattır, yani yaratılmışların en şereflisidir.
    Bu minvalde, insan; insandan ilmiyle, ameliyle ve ahlâkıyla üstündür.
    Allah, yarattığı insana, zâtî sıfatlarının dışında, hayât, ilim, irâde, kudret, tekvîn, semî, basar ve kelâm gibi sübûtî sıfatlarından vererek kâinatın halifesi kılmış, mevcut yarattıklarının üstünde kıymet vermiştir ve bu tecelliyi iman ile korumasını buyurmuştur.
    Aksi hâlde şerre yönelen, şirke ve küfre düşen insan, âlâ-yi illiyyîn makamından (Yücelerin en yücesi; en ileri nokta; cennetteki üstün makam), esfel-i sâfilîne (Aşağıların aşağısı, sefillerin en sefili, cehennemin en derin azap mahalli) düşerek, hayvandan daha da aşağıda olan insan anlamına gelen “Belhûm Adal” sınıfında anılır.
    Tasavvufa göre insan nefsinin 7 mertebesi vardır, her üst makam, insan-ı kâmil olma yolculuğunda nefsi mücadeleler içerir.
    Bu seyrü sülûk, insanın kendine, dolayısıyla Hakk’a ve hakikate yönelme yolculuğudur.

    Cemil Meriç’in, yıllar evvel okuduğum “Bir Dünyanın Eşiğinde” isimli kitabında;
    “Upanişat Tanrısın diyor insana, Freud itsin diyor… Hangisi haklı?”
    cümlesiyle sorduğu soruyu, yıllar sonra bu yazı vesilesiyle tekrar düşündüm…
    Hind’in kutsal kitabı Upanişat’ın insanı Tanrı’ya benzetmesi, İslam’a göre, Allah’ın insanlara sübûtî sıfatlarından ve esmâlarının nurundan bahşetmesiyle benzer bir inanış felsefesini yansıtmakta olduğunu söyleyebilir.
    Fakat Âdem oğlu Hâbil ile Kâbil’den bu yana süregelen iyi ve kötünün savaşıyla birlikte bugünkü mevcut insan bakiyesine baktığımızda, psikanalizin babası Alman psikolog Sigmund Freud’un “it insan” tanımını bile hak etmeyecek, hayvandan aşağı insan sayısı da azımsanmayacak kadar çok.

    Mutasavvıf şair Şeyh Gâlip’in mısraları, derdimizi iki satırda anlatır vesselam…

    “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
    Merdüm-i dîde-i ekvân olan Âdemsin sen”

    –Ey insanoğlu; kendine güzelce bak, âlemin özü sensin. Sen, varlık âleminin göz bebeği olan Âdem’sin.