Altın Kupa, John Steinbeck: Hayal Kırıklığı

Özlem Çallı Bozkuş kaleme aldı...

Kitaplar, bizim farklı dünyalara açıldığımız pencerelerdir. Hayatımız boyunca, gerçekte karşılaşamayacağımız pek çok dünyayı kitaplar sayesinde görürüz.

Galler Bölgesi’nden bir köylünün korsan olma hayaliyle çıktığı yolculuğa şahit olmak! İşte “Altın Kupa”da şahit olduğumuz hikâye.

Altın Kupa, John Steinbeck’in yirmi sekiz yaşında yazdığı ilk romanı. Pek çok kitap eleştirmeni için, yazın hayatında daha sonra yazdığı usta kitapların tohumlarını ektiği bir eser olarak değerlendiriliyor. İnsanı anlayan kaleminin ileride nelere şahit olacağına göz kırpan bir kılavuz adeta. Kimi yorumcular, kitabı eksik ve acemi bir roman olarak tanımlıyor.

Açıkçası, ben kitabı bir solukta okudum.

Kitabın ana karakteri, Henry Morgan, Galli bir köylü. Annesi, babası ve büyükannesi ile birlikte yaşıyor. Bir gün uzaklardan Dafydd isimli bir misafirleri geliyor. Uzaklardaki maceralarını anlatıyor. Henry Morgan, Dafydd’nin anlattıklarından çok etkileniyor ve aynı günün akşamında babasına Antiller’e gitmek istediğini söylüyor.

Babası bir taraftan çok üzülüyor, bir yandan da kendisinin gerçekleştiremediği şeylerin oğlunun hayalinde yer bulmasına mutlu oluyor. Romanın bu kısmında, günümüzde de hâlen çok geçerli olan bir duruma referans veriliyor. Babalar, bir erkek evlat isterler. Onlar için bir oğlan çocuğu adeta bir kurtarıcıdır: Çiftliğin bekçisi, soyun devamı, vs.

Şöyle bir bakalım günümüze. Bir dolu üniversite mezunu erkek çocuğunun dönüp dolaşıp babalarının mesleklerine devam etmesi, Henry Morgan’ın babasının düşüncelerini kanıtlıyor. Bu çocukların çoğu, okudukları şehirlerde kurumsal bir şirkette çalışmak istiyor. Ancak anne-baba baskısı ile doğdukları yere döndürülüyor ve baba mesleklerinde çalışmaya devam ediyorlar. Bizim toplumumuzda ebeveynler, çocuklarının üzerinde hak iddia eder. Çocuk, bu olgunun dışına çıkmaya çalıştığında da anne-babanın serzenişiyle yüz yüze gelir. Mağdur olan o değil, artık anne-babadır. Yıllarca onun okuması için emek veren, para gönderen ebeveyn. Bunu mutsuz evliliklere yönlendirilen çocuklar için de söylememiz hiç yanlış olmaz sanırım.

Henry Morgan, annesini ve babasını mağdur ediyor ve istediği yolculuğa çıkıyor. Annesi, oğlunun gittiğini öğrendiğinde kendini kaybediyor. Annenin ne zaman öldüğü romanda çok net söylenmese de büyük ihtimalle Henry’nin evi terk ettiği günün ertesinde öldüğü düşünülüyor. Çocuğunu kaç yaşında olursa olsun yanından ayırmak istemeyen bir bencillik, ölümüne neden oluyor.

İnsanın bu karanlık ve bencil tarafına, Altın Kupa muazzam bir ışık tutuyor. Yazarın daha sonra okuyacağımız Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, Cennetin Doğuşu, İnci isimli eserlerinde insanın duygularını anlatma ehliyetinin tohumlarını bu kitapta her yere serpiyor John Steinbeck. Bu kesinlikle tek taraflı bir anlatım değil. Henry Morgan’ın yeni ufuklara yelken açıp hayallerini gerçekleştirme isteğini enfes şekilde okurlarına yansıtırken, anne ve babasının acısını da aynı şekilde okura geçiriyor.

Henry Morgan’ın hayali, çok ünlü bir korsan olup şehirleri fethetmek. Yolculuğa çıkıyor, bir gemiye biniyor; fakat gemiden indiğinde artık özgürlüğünü kaybetmiş bir köle oluyor. Köle olarak satıldığı sahibi, Henry Morgan’ı oğlu olarak görüyor ve çiftliğinin yönetimini ona bırakıyor. Bu kitap, bir erkek çocuğunun biyografisinde çabasıyla neleri değiştirebileceğini biz okurlara muazzam bir şekilde yansıtıyor.

Çiftliğin ve Henry Morgan’ın sahibi James Gold, Henry’e bir baba şefkatiyle yaklaşıyor. Ona sayısız kitaptan oluşan kütüphanesini açıyor. Morgan’ın daha sonra fethettiği şehirlerde, bu kütüphanede okuduğu kitaplardan aldığı ilham var. James Flower’ın duruşundan beslendiği yönler var. Hayatın bir insana neler getireceğinin bilinmez olduğu varsayımını kanıtlıyor.

Henry Morgan artık çiftlikten çıkmak istiyor. Kölelikten azlediliyor. O artık özgür bir korsan. Hayalleri ve hırsları uğruna pek çok insanı öldüreceği ve altınlar içinde mutsuzluğuna devam edeceği hayatın başlangıcı…

Evet! Henry Morgan asla istediği mutluluk hissine erişemiyor.

Roman, tarihi bir biyografi olarak bizlere sunuluyor. Henry Morgan’ın Panama’yı yağmalaması anlatılıyor. Henry Morgan, yani Amiral Sir Henry Morgan, 1635 – 1688 yılları arasında yaşamış Galli denizci ve Karayip Adaları'nda varlık gösteren bir korsan. Galler'den çıkan en tanınmış ve en başarılı korsanlardandır. Bölgede İspanyol hâkimiyetini İngiltere lehine zora sokmuştur.

Panama İşgali’nin bir amacı da, tüm korsanların ve pek çok erkek tarafından düşlenen bir kadın yüzünden. Bu kadın, La Santa Roja veya diğer adıyla Kızıl Aziz. Henry Morgan’ın La Santa Roja ile karşılaşması, fakat düşlerinde kurduğu o kadının o olmadığını fark etmesi: muhteşem bir hiciv, bence! Kadın bedeni ve pozitif ayrımcılığın ne denli tehlikeli olabileceğine bir işaret.

Panama İşgali’nden sonra, Henry Morgan, İngiltere Kralı tarafından Sir ilan ediliyor ve vali yardımcısı oluyor. Kuzeni Elizabeth Morgan ile evleniyor. Gençlik yıllarında âşık olduğu, köyün güzel kızının adı da Elizabeth. Steinbeck’in imalı bir göndermesi kesinlikle var!

Ben kitabı, daha önce de ifade ettiğim gibi bir solukta okudum. Okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim. Sizin de duygularınıza dokunsun!

Benzer Videolar