ÂLÂ KASTAMONU, KASTAMONU ÂLÂ

Erol Aydın kaleme aldı...

Yurdumun birçok köşesinde popüler şehirlerin varlığı herkesin malumudur. Doğal olarak göz önünde bulunan bu kentlerin dışındakiler biraz gölgede kalmışlardır.

Bunların başında da Kastamonu gelmektedir. Gidip görmeden farkına varılmayan bu şehre bir vesile ile yolumuz düşünce, bilinçaltındaki tüm olumsuz algılar yerle yeksan oldu. Kastamonu; tarih, kültür, doğa, maneviyat ve hepsinden önemlisi bâkir insanıyla Anadolu’nun bağrında, kuzey yıldızı gibi parlamaktadır.

İşgal görmemiş olmasına rağmen en fazla şehit veren şehirlerin başında gelmesi de ayrı bir iftihar vesilesi olmaktadır. Hele Şerife Bacı gibi Milli Mücadele kahramanları var ki hikâyesi hem çok acı hem de efsane olarak tarihe altın harflerle yazılmıştır. İnebolu ile Kastamonu arasında kağnı ile cephane taşırken, üstündekileri silahların üzerine örttüğü için kendisi donarak şehit olmuştur.

Kastamonu’nun bir diğer değeri ve manevi önderi de Halveti tarikatının Şabaniye kolunun kurucusu Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri’dir. Kendisi, kentin tasavvuf ve manevi iklimini şekillendirmiştir. Türbesi bugün ziyaretgâhtır.

Yine Milli Mücadele yıllarında merhum Mehmet Akif, Nasrullah Kadı Camii’nde yaptığı konuşma ile Kastamonu, direnişin sembolü olmuştur. İstiklâl Marşı’nın da yine ilk defa bu camide, günümüzden farklı bir makamda okunduğu da gerçektir.

Said Nursî bile 7 yıl burada sürgün olarak kalmıştır. O dönemde yazdığı “Kastamonu Lâhikası” ise külliyatının önemli bir parçasını oluşturmaktadır.

Ortasından çay geçen şehirler, çok özeldir. Her ne kadar sel baskını ve taşma riski olsa da Karaçomak Çayı, yapılan baraj sayesinde günümüzde oldukça sakin ve âheste akmaktadır. Bu sakinlik, insanlara ve şehre de nüfuz ederek, zamanın durduğu; hiç kimsenin acelesi olmadan bir yerden bir yere revan olmaları sıradandı. Girdiğimiz her sokak, döndüğümüz her köşe, vardığımız her meydan bir film seti veya film platosu tat ve kıvamındaydı. Doğal olarak burada yaşayan insanlar bu durumu kanıksamış olduğu için, ancak bizim gibi dışarıdan bakan bir göz bunu fark ediyordu.

Kanal etrafındaki yürüyüş yolları ise âdeta “Mecburiyet Caddesi” hüviyetindeydi. Asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde yürüyüş insana huzur verirken, kaldırımların zaman içerisinde bozulmuş olması bir hicran yarası olarak yürekleri burkmuştur.

Yöresel yemek ve ürünleri ise dillere destandır dersek abartmış olmayız. Etli ekmekten tirite, bandumadan çekme helvaya, oradan sarımsak ve pirince kadar birçok ürün bu yöreye has lezzetler olarak sunulmaktadır.

Hep Kayseri’ye mal edilen pastırmanın aslında Kastamonu’ya ait olduğunu öğrenmemiz de hayli ilginçti. Algı, reklam ve lobinin ne kadar önemli olduğunu da bu vesileyle görmüş olduk.

Sonuç olarak; Kastamonu’yu âlâ olarak gördük ve Kastamonu âlâ ile hem damağımız hem de gönlümüz huzura erdi.

Ulaşımı ve engebeli arazisi ile Kastamonu’ya ulaşmak zahmetli olsa da yapılan yeni yollar ve tünellerle bir kentin kaderi de değişmektedir. Güzergâhınızda olmasa da yolunuzu mutlaka bu kadim şehre düşürün, pişman olmayacağınızın garantisini verebilirim.

Kışın bile bu kadar güzel ise yazın nasıldır, onu öğrenmek için bekle bizi Kastamonu, inşallah yine geleceğim.

Esenlik dileklerimle,

Benzer Videolar