AHLAKSIZ DİNDARLIK VE İTTİHATÇILIK RUHU

Şahin Doğan kaleme aldı...

Konuşmalar arasında geçen bir hafta. Dinlemek, dinlemek, dinlemek... Ahlak üzerine Mustafa Öztürk'ün bir konuşması. Din için ahlak hem gerekli de değil, hem yeterli değil, diyor. İslam'ın takdis ettiği ahlak evrensel ahlak değil, cemaat ahlakı. Evrensel ahlak dinin içinden çıkmaz. Dinin içinden ancak cemaat ahlakı çıkar. Cemaat ahlakı ise bir düşman olmadan ayakta duramaz. Konuşmanın içeriğine, verilen örneklere bakınca acı da olsa doğru diyorsun. Karşı çıkmak için çok hayali olmak lazım bence. Evet, din ahlakı içerir ama ahlak tek başına dini içermez.

Ahlaklı olmak için dindar olmaya gerek yok. Din, ahlaktan çok öte; dünyada cennete gitmek için bu dünyada bazı ritüelleri yerine getirmektir. Namaz, oruç, hac, zekât, sadaka... Bunları düzenli bir şekilde yapan insan dindar insandır. Dindarlık ahlak ile taçlanırsa ne âlâ. Ama ahlak olmazsa veya eksik olursa dindarlık boş bir şey denemez. Çünkü Allah, dindarın kusurlarını ve günahlarını ahirette affedebilir. Buna kimse mani olamaz. Allah affettikten sonra kimin ne haddine söz söylemeye. Kısacası, dindarlık bu dünya için gerekli değil, ahiret için gerekli. Bu dünya için ahlak lazım, ahiret için dindarlık lazım. Elbette "ahlaksız dindarlık" iyi bir şey değil ama sonu cennete çıkabilir her an.

Sonra Ahmet Altan'ın iki konuşması. Yıllardır sesini duymuyorum. İlk defa iki YouTube kanalına misafir oluyor. "O Yıl" isimli son romanı üzerine konuşuyor. Türkiye tarihinin yüz elli yıllık fotoğrafını çekiyor. "İttihatçılık ruhu" neden bu ülkeyi terk etmedi, bu ülkeye hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları, kamusal ahlak neden gelmedi, hepsini masaya yatırıyor. Tarihte kötülük yapan bütün yöneticiler, iyilik yapmak için kötülük yaptığını söylemişler. Ve çoğu da öyle inanmış.

Yıllardır düşündüğüm şeyleri, Ahmet Altan gibi bir ustanın dilinden dinlemek gerçekten sevindirici. Geçen bir televizyon programında söylemek istediklerimi çok daha edebi bir şekilde dile getiriyor. İttihatçılık sonunda sahibini yutan bir canavardır, bir virüstür. Bulaştığı hiçbir diyar iflah olmaz. Osmanlı'nın sonunu getiren ittihatçılık. Saf kötülük yoktur; her kötülüğün ardında ona meşruiyet kazandıran bir ideoloji vardır. Onun için Talat Paşa, binlerce insanı "ülkenin selameti" için öldürdüğünü söylüyor.

Ahmet Altan, yaşayan en büyük entelektüel. Cesaret, feraset, bilgi, tahlil, kavrayış bakımından kimse ona yetişemez. Bir yazımda "Türkiye'nin Dostoyevski'si" demiştim. Bu payeyi onun kadar hak eden bir isim yok ülkede. Ali Bulaç'ın mahkeme savunmasını okuyunca sadece üzülüyor insan. Ama Ahmet Altan'ın mahkeme savunmasını okuyunca ayakta alkışlamak istiyor insan. "İşte entelektüele yakışan bu," diyorsun. Aradaki fark, muhafazakârlık ile özgürlük arasındaki farktır. Muhafazakârlıktan gerçek bir entelektüel çıkmaz. Muhafazakârlıktan hiçbir zaman entelektüel çıkmaz.

Mehmet Akif Ersoy olayı. Duyunca inanamadım. Çok farklı ve kendine has, güzel hareketleri olan bir sunucuydu. Her kafadan bir ses çıkıyor. Savunmasında ülkedeki hukuk sisteminden şikâyet ediyor. Demek ki hukuk herkese lazım. Ateş kendisine dokunmayana kadar ateşle ilgilenmedi. Zulüm kendisine yapılmayana kadar zulmün varlığına inanmaz muhafazakârlık. Hızlı yükselişin hızlı düşüşü olurmuş. Eğer iddialar doğru ise her açıdan vahim. Şöhret afettir. Yıllarca tırmandığın zirveden bir dakikada aşağılara yuvarlanırsın. Bunu bazen kendi ellerinle yaparsın, bazen de seni o zirvelere çıkaranlar yapar. Önemli olan akıbetin hayırlı olmasıdır. Allah akıbetimizi hayırlı eylesin.

Benzer Videolar